tekhne - scientia - praksis - gnosis - relatio
            claritas - unitas - integritas - consonantia

cogitate incognitum

düşünülmeyeni düşün

ENGLISH

M. Atilla Öner

Özgeçmiş

Tartışma Listeleri

Makaleler

Bildiriler

Yönetilen Tezler

Yazılar ve Raporlar

 
FİRMA POLİKLİNİK
Anketler
 
Türkiye Ekonomisi

Görelim, Konuşalım, Duyalım, Yapalım

 

 

< ANA SAYFA

İNŞAAT 2023

< BÜİM2023

< PYY2023

27 Tem  2004

‘‘PYY En iyi’’ senaryo[1]

 
 

Dünyadaki Sosyal, Ekonomik, Politik, Ekolojik ve Teknolojik (SEPET) değişimler sonucu son yıllarda küreselleşme kavramından oldukça sık bahsedilmeye başlanmıştır. Gelişen teknoloji, artan ulaşım ve iletişim olanakları küreselleşme ile birlikte uluslararası entegrasyonu da artırmaktadır. Uluslararası entegrasyon kendisini ülkeler arasında artan ekonomik, politik, sosyal ve kültürel ilişkiler olarak göstermektedir. Bu ilişkiler ülkelerin sınırları kalkan pazarları doğrultusunda tüm sektörler arasında oldukça yoğun bir rekabet ortamı ortaya çıkarmaktadır.

Küreselleşen dünyada ülkedeki politik ve ekonomik durum da artık uluslararası gelişmelerden etkileniyor. Politik ve ekonomik kararlar ve bunların uygulanması yine devletin ve hükümetin kontrolü ve insiyatifi altında. Ancak IMF gibi kuruluşların ülke ekonomisi üzerindeki ağırlıklı etkisi de devam etmekte.

Ülke ekonomisi ve politikasında yaşanan olumlu gelişmeler yaklaşık olarak 280 sektör ile girdi-çıktı ilişkisi içerisinde bulunan inşaat sektörü üzerinde de olumlu etkiler gösteriyor. Ülkede kamunun inşaat yatırımlarında giderek azalan bir trend gözlenmektedir. Kamu sadece organizasyon, düzenleme ve denetim rolünü üstlenmiştir. Ülkede yapılan yatırımların %90’lık kısmı özel sektör tarafından gerçekleştirilmektedir.

Yaşanan olumlu gelişmeler sonucunda Türkiye’de kişi başına düşen milli gelir 2010 yılı sonrasında $10,000’ın üzerinde seyretmektedir. Bu gelişmeye paralel olarak inşaat yatırımlarının 2005 yılından itibaren düzenli olarak artması ile birlikte ülkede inşaat sektöründen olan talep de doğru orantılı olarak artıyor.

İnşaat sektöründe canlanmanın ilk olumlu sinyali 2007 yılından başlayarak ülkedeki istihdam artışına katkı olarak kendini gösteriyor. İnşaat sektörü direkt olarak istihdama %5’lik bir katkı sağlıyor ve bu katkı sektörün etkileşim içerisinde bulunduğu diğer sektörlerle birlikte düşünüldüğünde %30 seviyelerine kadar çıkıyor. Kayıt altında bulunan nitelikli işgücünün kendi hayat standardını yükseltmesi ve kayıt dışı istihdamın büyük ölçüde kayıt altına alınması ile ülke ekonomisine vergiler yolu ile %7’lik direkt bir katkı sağlanıyor. Böylece ekonomik koşulların iyileşmesi ile inşaat sektörüne olan destek ve talebin artışı ekonomiye pozitif katkısını yaparak döngüyü tamamlıyor.

Artan inşaat yatırımları ülke altyapısına kaliteli ve güvenli yapılarla katkıda bulunurken ve diğer üretim sektörlerine girdi sağlarken, bir yandan da sektördeki firmaların daha fazla deneyim kazanmalarına ve rekabet güçlerini arttırmalarına yardımcı oluyor. Ancak bu rekabet ortamında oyunun kuralları olan yasalar, yönetmelikler ve standartlar artık sadece ülkedekilerle sınırlı değil. Kurallar artık uluslararası düzeyde tanımlanmakta ve geleneksel ülke standartlarının çok daha ötesine geçebilmektedir. Artık kurallar uluslararası düzeyde konuluyor. Türkiye üzerinde özellikle AB’ye üyelik sürecinin hızlandırıcı etkileri görülüyor. 2002 yılından itibaren hızlanmış olan bu süreç sonraki yıllarda da kesintisiz devam etmektedir.

İnşaat sektöründe yasal değişim ve  dönüşümler artan bir oranda ‘çevre’ konusunu kapsamaya başlamıştır. Özellikle küresel çevre sorunlarının son 25 yılda yoğunlaşması, bu konuda devletin ve toplumun inşaat sektöründen beklentilerini önemli ölçüde arttırmaya başlamıştır. Pek çok dünya ülkesini olduğu gibi Türkiye’yi de çeşitli önlemler alınmıştır. Özellikle Ortadoğu’da su ve enerji sorununun savaş nedeni olacak kadar önem kazanması, devleti başta inşaat sektörü olmak üzere pek çok sektörde sıkı bir denetim mekanizması kurmaya yöneltmiştir.

Gerek kamu yapılarında gerekse özel yapılara inşaat ruhsatı verilebilmesi için ayrıntılı ‘sürdürülebilirlik’ raporları hazırlanması istenmektedir. Bu raporlarda ‘yaşam dönemi yaklaşımı’ benimsenmekte ve bir binanın yapım aşamasından söküm aşamasına kadar tüm fiziksel yaşamı boyunca su ve enerji tüketimi konusundaki tavrının belgelenmesi istenmektedir. Devlet bu süreci kontrol edebilmek için standart ‘sürdürülebilirlik’ formları hazırlamıştır. Yapıların, alternatif enerji kaynakları kullanılarak, devlet tarafından yapı türlerine göre belirlenen asgari bir oranda, kendi enerjilerini üretmesi beklenmektedir. Sensör teknolojisinin yapılarda yaygın bir şekilde kullanılması, enerji korunumu açısından büyük bir yarar sağlamıştır. Enerji ve su alanında geri-kazanım ve yeniden kullanım teknolojilerinin yaygınlaştırılabilmesi için devlet çeşitli teşvik mekanizmaları uygulamaktadır. Yıllık su ve enerji tüketimi daha az olan yapılara bu hizmetlerin daha düşük bir fiyatla satılması yasalarla güvence altına alınmıştır. ‘Su ve enerji kotaları’ uygulanmakta ve bu kaynakların dağıtımında ‘daha az tüketen yapılara daha çok su ve enerji sağlanması’ prensibi izlenmektedir. Bir süredir AB üyesi olan Türkiye’de, CE uygunluk damgası taşımayan ve ‘sürdürülebilirlik’ koşullarını sağlamayan inşaat malzeme ve sistemlerinin inşaat pazarında dolaşımına izin verilmemektedir. 

Sürdürülebilirlik kaygısı ve bu konuda alınan yasal önlemler, geri kazanım ve yeniden kullanım uygulamalarını inşaat sektörünün öncelikleri arasına sokmuştur. Bu çerçevede, ‘fonksiyonel esneklik,’ en önemli tasarım parametresini oluşturmaktadır. Yapı sistemleri, kullanımın ya da kullanıcının değişmesi durumunda özellikle söküme ve yenilemeye olanak verecek biçimde tasarlanmaktadır. Bu nedenle, yapı detaylarının tamamına yakın bir bölümü ‘kuru birleşim’ esasına dayalı olarak geliştirilmektedir.

Ülke içerisinde yeni yapı ve altyapı ihtiyacı yanında, kente göçün yoğunluğunda bir süredir gözlenen göreceli azalma sonucunda, özellikle yapı kalitesinin arttırılması konusu, sektör müşterisinin ve devletin ‘ihtiyaçlar hiyerarşisi’ içerisinde üst sıralara yükselmiştir. Devletin politikası, bir süredir, mevcut yapılaşma alanlarının rehabilitasyonunu teşvik etmek yönündedir. Bu durum, bakım, onarım ve yenileme sistemleri ve teknolojileri için büyük bir pazar yaratmıştır. Yeni teknolojilerin eski sistemlerle eklemlenme zorunluluğu, malzeme ve sistem üreticilerini maliyeti azaltma kaygısı ile yeni teknik arayışlara yöneltmektedir. Bunların başında, ‘akıllı’ cephe sistemlerinin mevcut yapılara uygulanması konusu gelmektedir.

Güneş ışığına göre kendi kendisini yönlendirebilen, saydam ve opak yüzeylerin oranını ayarlayabilen ve güneş enerjisini depolama özelliği taşıyan cephe sistemlerinin maliyetinin toplumun geniş kesimlerinin ‘erişilebilirlik’ sınırlarına düşmesi ile birlikte, bu sistemlerin mevcut yapı stokuna uygulanması, büyük bir inşaat pazarı oluşturmuştur.

Ülke kaynaklarının sınırlı olduğu ya da yurtdışı projelerin firma beceri ve kapasitesine uygun oldugu / olabileceği durumlarda firmalar yurtdışına açılma eğilimine giriyorlar.

Yurtdışına açılmak firmalara gelir getirmesi ve firmaların bilgi ve becerisini arttırmak yanında gelecek projeleri için referans oluşturuyor ve aynı zamanda ülke ekonomisine gerek yerli malzeme ve işçilik kullanarak, gerekse yurt dışından getirdikleri nakit paralar yardımıyla önemli katkılarda bulunuyorlar. Aynı zamanda ileride işlerin devamlılığını sağlayamada önemli faktörlerden olan kültürel ve sosyal etkileşim de artıyor.

Firmaların kaliteli ve rekabet edebilir düzeylere gelmelerinde tabii ki sadece devletin verdiği destek veya bankalardan elde edilen teminat mektupları yeterli olmuyor. Firmaların gerek teknolojik gerekse organizasyonel yenilikçi kapasiteleri yurt içinde ve yurt dışında kalite ve rekabette başarılı olmanın anahtarını oluşturuyor. Bu kapasitenin de büyükülüğü değişime ayak uydurabilmekle ve Ar-Ge faaliyetlerinin yoğunluğu ile doğru orantılıdır.

Yapıların 1990’lı yıllardan itibaren giderek daha karmaşık sistemler haline gelmiş olması ve özellikle elektronik sistemlerin kullanımının yaygınlaşması, inşaat sektöründe yeni uzmanlık alanları yaratmıştır. Geleneksel tasarım ve mühendislik hizmetlerinin dışında, ‘sistem mühendisliği’ (ya da ‘entegrasyon mühendisliği’) kavramı inşaat sektöründe yeni bir kariyer alanı oluşturmaktadır. Bu uzmanlar, geleneksel uzmanlık alanları ile yeni uzmanlık alanları alanları arasında köprü oluşturmaktadır.

Ekonomik ve toplumsal gelişmelere paralel olarak yaşama ve çalışma alışkanlıklarının değişmiş olması, özellikle konut teknolojisinde önemli değişiklikler yaratmıştır. Bir yandan multimedya sistemleri konutların standart öğeleri haline gelirken; deiğer yandan, ulusal enformasyon altyapısının tamamlanması sağlık (örneğin, basit hastalıklara teşhis konulması ve tedavi) ve eğitim (örneğin, uzaktan eğitim uygulamaları) gibi hizmetlerin bir bölümünün enformasyon teknolojileri ile ‘uzaktan’ verilmesini olanaklı kılmıştır. Sözkonusu altyapıya sahip konutların (ve benzer elektronik altyapı özellikleri taşıyan diğer yapı türlerinin) üretilmesi ve bu teknolojilerin prefabrikasyon üretim ile entegre hale getirilmesi geçmişe oranla çok daha fazla sayıda mühendislik alanının işbirliğini zorunlu kılmaktadır. 

Enformasyon teknolojileri etkilerini inşaat sektöründeki işçi profilinde de değişimlere yol açmaktadır. Yapı üretiminde mikro-elektronik donanımı yüksek olan ekipmanların yoğun olarak kullanılmaya başlaması ile birlikte, kiralık ekipman pazarı karlı ve nitelikli personel gerektiren bir sektör haline gelmiştir. Yeni kuşak ekipmanların büyük sermaye birikimi gerektirmesi, önemli sermaye gruplarının bu pazara yönelmesi sonucunu doğurmuştur. Bu pazar içinde, eskiden insan gücü kullanılarak yapılan bir dizi rutin inşaat işini üstlenen tam ya da yarı-otomatik robotların önemli bir payı bulunmaktadır.

Ucuz işçilikten çok, yeni teknoloji ve ürün geliştirmenin rekabetçilik ve hayatta kalabilmenin kaynağı olduğunu anlamış olan firmalar üniversiteler ve diğer araştırma kurumları ile işbirliğine gidiyorlar. Yapıların karmaşıklık düzeyinin artmış olması, malzeme ve sistem üreticilerinin yapı üretim sürecindeki rolünü daha da önemli kılmıştır. Geleneksel olarak doğrudan doğruya ‘genel yüklenici’ ile  ilişki kurarak iş temin eden alt-yüklenicilerin ya da taşeronların yerini, büyük ölçüde, malzeme ve sistem üreticisi firmalar tarafından seçilen, eğitilen ve sertifika verilen firmalar almıştır. Malzeme ve sistem üreticisi firmalar tarafından oluşturulan gezici eğitim birimleri şantiyeleri dolaşarak iş başında eğitim vermektedir.

Küçük ve Orta Büyüklükteki Firmalar (KOBİ) ürün süreç ve hizmetlerdeki yeniliğin önemini kavramışlardır. Kiralık ekipman pazarındaki gelişmeler, inşaat KOBİ’lerinin de bu teknolojileri kullanabilmelerini sağlayacak ekipmana kolaylıkla ulaşabilmelerini sağlamaktadır. Devlet te KOBİ’lerin sektörde kaliteyi arttırmak ve yenilik sürecini hızlandırmak için önemini anlamıştır. KOBİ’leri hedefleyen ‘teknoloji demonstrasyon merkezleri’ devlet tarafından oluşturulmuştur. Sürekli bir fuar işlevi gören bu bölgesel merkezlerde, inşaat firmalarına yeni teknolojiler tanıtılmakta ve teknik problemlerin çözümü konusunda yardımcı olunmaktadır.   

Bu sırada büyük ölçekli firmalarda yıllık cirolarından ayırdıkları pay her sene için artmaktadır. Şu an için %3’ler mertebesindeki bu oran giderek yükselmektedir. 2015 yılında büyük inşaat firmaları Ar-Ge için ayırdıkları %5’lik bir payla üniversitelerdeki Ar-Ge faaliyetlerini de desteklemeye başlamışlardır. 2015 yılında Türk firmaları artık yurt dışına know-how satabiliyor duruma gelmişlerdir.

Sektörden gelen Ar-Ge ve yeni teknoloji talebini karşılayabilmek için üniversiteler araştırma kalitesini ve etkinliğini artırmak için çalışmalar yapıyorlar. Devletin ve sektörün sunduğu Ar-Ge bütçesi, uluslararası araştırmalar ve kendi özkaynaklarından sağladıkları finansman ile üniversiteler 2010 yılından itibaren kendi laboratuarlarını kuruyorlar ya da mevcutları geliştiriyorlar, yurt içi ve yurt dışı diğer araştırma kurumları ile işbirliğine gidiyorlar ve düzenli öğretim üyesi ve öğrenci değişimi ile bilgi ve araştırma konularını sürekli güncelliyorlar.

İnşaat ile ilgili araştırmalarda İnşaat Bölümlünün ve Mimarlık Fakülteleri içerisinde bulunan Malzeme Bölümlerinin insiyatifi ele aldığı görülüyor. Bu gelişmelere paralel olarak İnşaat Bölümü, firma ve sektör temsilcileri, kamu sektörü ve sivil toplum kuruluşları ile karşılıklı her ay düzenli olarak toplantılar ve paneller düzenliyor ve hem sektörün ihtiyaçlarını tanımlıyor hem de uzun dönemli geleceğe dönük yenilikçi yaklaşımlar geliştirerek inşaat alanında gerek yapım teknolojileri ve ekipmanları, gerekse malzeme konusunda araştırmalar 2010 yılından itibaren ürüne dönüşmeye başlıyorlar.

Bu aşama da en çok ihtiyaç duyulan konu, yeniliğe açık, esnek, farklı alanlara uyum sağlayabilecek, meraklı ve pro-aktif araştırmacı kadrosu ve tabii ki bunun tamamlayıcısı olan öğrenciler. Araştırmacılar, daha öğrenciliğinden itibaren bu alanda başarı gösteren kişilerden seçiliyor. Bununla birlikte yurtiçi ve yurtdışı işbirlikleri ile diğer kurumlardan alınıyor, ya da belirli bir süre veya proje için görevlendiriliyorlar. Bu anlamda AB ile sıkı ilişkiler ve AB destekli projelerde yer almak büyük önem kazanıyor. 2004 yılı itibari ile başlayan bu süreç 2010 ve 2020 yılında artarak devam ediyor.     

Yenilikçi çalışmalar büyük bir hızla devam ederken ve sektörün ve toplumun hizmetine sunulurken, mevcut teknolojinin ve işgücünün de artık dünyada bir çok firma tarafından erişilebilir olması, dikkatleri rekabetin yeni kaynağı olarak bu geleneksel yeteneklerden Proje Yapım Yönetimi konusuna çevirmiştir. İşgücünün, nakit akışının ve zamanın yönetimi, kalite yönetimi ile birleşerek rekabetin kaynağı olmaya başlamıştır. Böylece Proje Yapım Yönetimi eğitimi konusunda ciddi talepler 2008 yılı itibari ile ortaya çıkmaya başlamıştır.

Son yıllarda Web-tabanlı proje ve yapım yönetimi teknolojileri sektörde yaygın olarak kullanılmaktadır. Farklı coğrafyalardaki tasarımcılar, mühendisler ya da firmalar, gerçek-zamanlı olarak şantiye görüntülerini birarada izleyebilmekte ve toplantı yapabilmektedir. Gezici kameralar yardımı ile şantiye görüntüleri sanal toplantı odalarına aktarılabilmektedir. Müşteri, projeye ilişkin her türlü gelişmeyi, İnternet aracılığı ile evinden izleyebilmekte ve sözkonusu toplantılara evinden katılabilmektedir.

Gerek büyük gerekse küçük ve orta ölçekli firmaların yönetim kadroları için formel PYY eğitimi almış mezunları tercih etmeleri sonucunda, Proje ve Yapım Yönetimi (PYY) artık Mimarlık ve İnşaat Mühendisliği bölümlerinden bağımsız, farklı bir bölüm haline gelmiştir. PYY Bölümü mezunları PYY’nin sektörde öneminin anlaşılması ve bölümün sektörde tanınabilirliğinin artması ile aranan nitelikteki elemanlar olmaya başlamışlardır. Bu durum PYY Bölümü üzerinde sektöre uygun ve sektörü daha rekabetçi hale getirecek Proje Yöneticileri yetiştirme konusunda 2002 yılından itibaren bir baskı oluşturmuştur. Bunun üzerine PYY Bölümü inşaat sektörüne ilişkin Teknoloji ve Yenilik Yönetimi, Kaynak (süre, maliyet, işgücü) Planlaması, Enformasyon Teknolojileri, İnsan Kaynakları Yönetimi, Kültürel Farklılıklar ve Farklılıkların Yönetimi, Kalite Yönetimi, Gayrimenkul gibi PYY Uzmanlık Alanlarını net bir biçimde tanımlamış ve öğretim üyeleri bu konular üzerinde çalışmaya 2000 yılından itibaren başlamışlardır.

Sektörün PY’nin önemini anlaması ve PYY’nin sektöre ve topluma yararlı projeler geliştirme sorumluluğunu edinmiş olması ile PYY eğitimi kalitesinin nasıl arttırılabileceğine ilişkin olarak Bölüm elemanları 2004 yılından itibaren düzenli olarak gerçekleştirdikleri ‘uzgörü’ çalışmaları ile düşünmeye başlamışlardır.

Öğretim üyeleri öncelikle işe kendilerinden başlamış ve uzmanlık alanları üzerinde dünyada yaşanan gelişmeleri 2000 yılı sonrasında yakın takibe almışlardır. Bunun için fakülte ve üniversiteden ihtiyaç duydukları dergi, kitap, bilgisayar, hızlı internet bağlantısı gibi talepleri yapmaya başlamışlardır. Üniversite ise bunun Araştırma Projeleri ile mümkün olabileceğini belirtmiş ve PYY Bölümü’nün sektörle yapacağı araştırma projelerine sektörden de katkı sağlanması şartıyla maddi ve ‘manevi’ destek sağlayacağını belirtmiştir. PYY Bölümü’de İnşaat Bölümü gibi sektör, kamu ve ST örgütleri ile düzenli bir bilgi alış-veriş ortamı oluşturmuştur. Hatta İnşaat Bölümü ile de düzenli olarak projeler geliştirilmeye başlanmış ve çok bölümlü, çok firmalı bir Araştırma Konsorsiyumu oluşturulmuştur. Bu konsorsiyum PYY konusunda araştırmalar başlatmıştır. Konsorsiyuma uluslararası katılımın da sağlanması amacıyla Çerçeve Programları için proje önerileri 2004 yılından itibaren hazırlanmış ve 2005 yılı ve sonrasında öğretim üyelerinin mobilizasyonları bu yolla sağlanmaya çalışılmıştır. 2010 yılında öğretim elemanları düzenli olarak eğitim yılı içerisindeki zamanlarının üç ayını yurt dışında geçirmektedirler.

Her iki bölümde de artık başarının unsurlarından bir tanesinin bölüme ilgi duyan en başarılı öğrencilerin yüksek lisans ve doktora programlarına alınması olduğu anlaşılmıştır. Bunun için de lisans eğitimine dönük kalitenin artırılması ve öğrencilerin lisans eğitimleri boyunca yeteneklerinin iyi analiz edilerek uygun oldukları konularda uzmanlaşmaya yönlendirilmeleri yönünde çalışmalar üniversite ve fakülte de yer alan diğer bölümlerle birlikte 2007 yılından itibaren başlatılmıştır. Programlar birbirleriyle sistemik bir biçimde entegre edilmeye başlanmış ve müfredat bu yönde geliştirilerek farklı ihtiyaçlara cevap verebilmek ve yeni alanlar geliştirebilmek amaçları ile çalışmalar başlatılmıştır. 2010 yılında ise artık ortak eğitim programları geliştirilmiştir.

Ayrıca yurt içi kaynaklar yanında yurt dışı burslar yardımı ile öğretim üyeleri yanında 2005 yılından itibaren yılda iki öğrenci olmak üzere öğrencilerin de mobilizasyonu sağlanmış ve her sınıf mevcudunun yaklaşık %40’ı yabancı öğrencilerden oluşmaya başlamıştır. Bu oranın öğretim üyesi kadrosunda da yakalanmasına yönelik çalışmalar sürdürülmeye devam etmektedir. Özellikle Avrasya koridorunda yer alan ülkeler ile öğrenci ve öğretim üyesi değişimi 2010 yılından başlayan bir artış trendi ile devam etmektedir.  

İnşaat ve PYY Bölümü öğretim üyeleri ellerindeki araştırma olanaklarını da kullanarak, aldıkları patentlerle, uluslararası saygın dergilerde yayınladıkları makalelerle, davet edildikleri kongrelerle ve toplantılarla dünyada kendi alanlarında tanınan isimler haline gelmişlerdir. PYY Bölümünde 1980’lerin sonlarında başlanan bu trendi bölümün yeni üyeleri arttırarak devam ettirmektedirler.

İnşaat sektörünün yurt içinde ve yurt dışında zenginliğin yaratılmasına ve hayat standardının yükselmesine verdikleri katkılar yanında İnşaat ve PY Bölümü’de alanlarında küresel bilgi ve teknolojiye katkıda bulunarak dünyada yaşanan Sosyal, Teknolojik, Ekonomik, Ekolojik ve Politik değişimlere yön vermeye başlamışlardır ve böylece gelişme döngüsünün (bkz. İnşaat Senaryo Sistemi) 2023 yılında sağlıklı bir biçimde tamamlanmasını sağlamışlardır.


 

[1] Bu senaryo PYY2023 çalışması sürecinde ortaya çıkan verilerden (Toplantı sırasında yapılan tartışmalar, geliştirilen Aktör-Faktör tablosu, İnşaat Senaryo Sistemi, Entegre Senaryo Çerçevesi, PYY 1984-2023 faktörler grafikleri) ve İTÜ Mimarlık Fakültesi Proje ve Yapım Yönetimi Birimi üyesi Araş.Gör. Emrah ACAR tarafından TÜBİTAK Vizyon2023 çalışması için hazırlanmış olan 19 Eylül 2002 tarihli panel toplantısı için yapılan ön çalışmadan üretilmiştir.